Leyla


 

Uzun boylu, iri yapılı bir kadındı Leyla. O sabah mutfağa girdiğinde üzerindeki beyaz sabahlık onu olduğundan da uzun gösteriyordu. Saçlarını tepeden siyah tokasıyla toplamış, asla ihmal etmediği turuncu rujunu sürmüştü. Pencereyi açarken dışarıdan içeri gelen esinti yaz aylarında vazgeçemediği portakal çiçeği kokulu parfümünü duyurdu ona. Kokudan hoşnut derin bir nefes aldı. Bugün çok mutluydu. Bir elinde konuştuğu telefonu tutarken buzdolabından tezgâha, tezgâhtan masanın üzerine süzülerek bir şeyler alıp bırakıyordu. Onu izleyen birisi binlerce kez aynı eşyalar arasında aynı hareketleri yaptığına emin olabilirdi. Aklı telefonda konuştuğu şeylerde, beyaz sabahlığın kolları martı kanatları gibi açılıp kapanıyordu iş yaparken.

Telefonu kapatınca ellerini beline koydu, bir an boşlukta durdu, ocakta kaynayan çaydanlığın sesini duydu. Çay kavanozuna uzanırken "Of, yapacak çok iş var" diye söylendi. Çayı demlerken hafiften içi sıkıldı. Mutfak dolabını açtı, bardakları koyduğu raftan özel çay bardağını çıkardı. Çok mutlu olduğunda ya da kendini şımartmak istediğinde o bardakla içerdi, bardağa özel beyaz üzeri mavi çini desenli çay tabağını da aldı. Bardağı tezgâha bırakırken kendinden hoşnut, gülümsedi. O sırada masaya bıraktığı telefonu titremeye başladı. Nasıl olsa çayın demlenmesi için biraz zaman var diye aklından geçirdi telefona giderken. Arayan Nesrindi.

-Efendim canım... Yok, daha yapmadım kahvaltımı, şimdi yapacağım... Tabi ki heyecanlıyım, sabaha kadar kaç defa uyuyup uyandım heyecandan... Beyaz elbise giyeceğim, geçen gün fotoğraf atmıştım ya size mağazadan, evet o elbiseyi aldım... Kerem alacak beni evden, dörtte. Sen ne zaman çıkacaksın?... Sizinle orada buluşuruz o zaman... Tamam canım, öpüyorum.

Bu defa demliğin tıkırtısına döndü, ocağa gidip altını kıstı, çayını doldurdu. Dışarıyı en iyi gören sandalyeyi çekti, oturdu. Az yağda yumurta, hindi füme, dilimlenmiş domates salatalık ve iki dilim kepekli ekmekten oluşan kahvaltısını iştahla yemeye başladı. Keremle ilk defa böyle bir davete katılacaktı. Şirin’in nikâh kokteyli. El ele ağır adımlarla bahçeye girişlerini hayal edince göğsünde küçük bir kuş kanat çırptı. Evlenen kendisi değildi ama sevgilisiyle birlikte arkadaş ortamına ilk defa gireceği için gözler üzerinde olacaktı. Boşandıktan sonra toparlanıp toparlanmadığını anlamaya çalışacaklardı belki de. Etrafında ilgiyle bakan gözleri düşünürken yüzündeki hafif gülümseme dondu, elindeki bardağı masaya bıraktı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş planlamıştı da bunu nasıl düşünmemişti daha önce? Orhan!

Ortak arkadaş davetlerinde ilk karşılaşmaları değildi ama bugün ilk defa sevgilisiyle gidecekti. Orhan bunu kaldırabilir miydi? Leyla midesinde yumruk büyüklüğünde bir ağırlık hissetti. Kahvaltıyı bıraktı. Çayın kaynayan suyuyla bir bardak kahve yaptı. Vücudu terlemiş, elleri buz kesmişti. "Daha dur canım” dedi kendi kendine. "Bakalım o kimle gelecek?" Kahvesinden ilk yudumu alırken telefon ekranına bir mesaj düştü. Kayıtlı olmayan bir numaradandı. Leyla telefonu alıp ekran kilidini açtı. "Leyla Merhaba, bu akşam kokteyle birlikte gidelim mi?" Sonunda yanakları kırmızı, mahcup ve utanan yüz ifadesi. Alt satırda tek kelime "Orhan".

Leyla’nın boynundan yukarı doğru ateş bastı. Göğsü sıkıştı. Kahve fincanına baktı, belli ki içilmeden soğuyacaktı o da. Kalkıp mutfak dolabının üst rafına uzandı, eliyle bir süre arandıktan sonra bir ince sigara paketiyle döndü masaya. Orhan’la birlikte sigarayı da hayatından çıkarmıştı da ne olur ne olmaz diye son paketi kuytu bir dolap köşesine saklamıştı. Bir tane yaktı, ilk nefesi üflerken camdan dışarı baktı, gözleri dalgın. İkinci nefeste başı döndü. Gözlerini kapattı. Orhan’la son görüşmesi geldi gözünün önüne. Kendine kızdı. Bu adamın ne dengesiz olduğunu en iyi kendisi biliyordu. Daha temkinli olmalıydı. Yüz bulmuştu işte, her ayrılıktan sonra türlü hamleler, özürler, sürprizler, sözlerle eve dönmeyi başarmamış mıydı? Tabi ya! Yine deneyecekti.

Orhan’ın sessizliği uzadıkça Leyla ne kadar rahatlamıştı oysa, kendi hayatının içine yayılarak nasıl da yerleşmişti. Hatta bir de Kerem’i almıştı yanına. Kerem’i düşününce omuzları gevşedi, ayağa kalktı, musluğu hafif açtı, sigarayı suya tuttuktan sonra çöpe attı. Islak izmarit kokusuna yüzünü buruşturdu. Masaya dönüp soğumuş kahveyi bir dikişte bitirdi. “Aman be! Zorla değil ya?” dedi. Gözünün ucuyla telefona baktı, bildirim ışığını görünce sıkıntıyla açtı ekranı. Arkadaş grubundan otuz iki mesaj vardı. İş yerinden iki ayrı arkadaşı da mesaj atmıştı. Hızlıca göz gezdirdi mesajlara, herkes bu akşam için çok hevesliydi ama hepsine cevap yazamayacaktı şimdi. Çaydanlığın altını son kez kontrol ederek çıktı mutfaktan, hazırlanma zamanıydı.

Kerem zile bastığında hazırdı Leyla, antredeki aynadan son kontrolleri yaparken sabahki gerginlik yerini tatlı bir heyecana bırakmıştı, hafifçe gülümseyip kapıyı açtı. Kibarlık olsun diye kata kadar çıkmıştı Kerem, tek yanaktan hafifçe birbirlerini öpüp birlikte aşağı indiler. Arabaya bindiklerinde Kerem’in parfüm kokusunu tekrar duydu Leyla, halinden hoşnut gülümsedi. Radyoda Sezen’den Alaturka çalıyordu. Şarkının bitmesini bekledi konuyu açmak için.

“Durgun gibisin” diyen Kerem ekmeğine yağ sürdü Leylanın.

“Orhan da geliyormuş akşam” dedi bir nefeste.

“Gelsin. Elbet bir yerde karşılaşacaktık. Kimden duydun geleceğini? “

“Kendisinden… Mesaj atmış bana, beraber gidelim mi diye?”

“Beraber mi? Bu ne yüzsüzlük? Nereden buluyor bu herif bu cesareti Leyla?”

“Sen onu bilmezsin Kerem. Dilediği özürlere güveniyor her halde” demekle yetindi Leyla. Orhan git demeyle gidecek bir adam değildi. Gitse de geri dönerdi. Leyla yedi yıl içerisinde üç defa ayrılmıştı Orhan’dan. Kerem’e sadece dördüncüsünü anlatmıştı. Bir zamanlar bu kadar dengesiz biriyle evlenmiş olduğunu bilmesini istemedi. Kerem’in gözündeki kendine güvenen, güçlü ve havalı kadın izlenimi hoşuna gitmişti. Bu yüzden sadece bardağı taşıran son damlayı anlatmakla yetinmişti. İş yerinden bir kadınla kaçamağını yakaladım ve anında bitirdim demişti. Ne Orhan’ın kontrol edemediği öfkesinden, ne içince sapıtmasından ne de her ayrılıktan sonra türlü sürpriz ve jestlerle bir şekilde Leylanın kalbinin ve evinin kapılarını aralamayı başardığından bahsetmemişti. Eve her dönüşünde kusursuz koca, romantik aşık olur, birkaç ay sonra tekrar dağılmaya başlardı. O cicim aylarının ne kadar güzel geçtiğinden de bahsetmemişti Kerem’e.

“Canım siz resmen boşanmadınız mı? Hala neyin çabası bu?”

“Bilemiyorum, Orhan işte! Dengesizin biridir.”

“Adını anmasan artık?”

Leyla sustu. Kulakları yanıyordu. Arabanın camı yarıya kadar indirdi, temiz hava iyi geldi. Kerem Leyla’nın bozulduğunu fark edince direksiyondan boşta kalan eliyle Leyla’nın elini tuttu usulca.

“Sıkma canını, yanında ben varken sana ilişemez”

“Hah” dedi Leyla içinden, “bir senin aslan kesilmen eksikti zaten”.

Kokteylin olduğu bahçenin beyaz çiçeklerle süslü taç kapısından girerken güneş batmak üzereydi, gökyüzünde yer yer bulutların parladığı tatlı bir kızıllık vardı. Girişte beyaz gömlek ve papyonlu fotoğrafçı müsaade isteyerek hemen birkaç poz fotoğraflarını çekti. Kapıdan geçer geçmez Nesrin ve Filiz karşıladı onları. Leyla ile öpüşürken göz ucuyla Kerem’i süzüyorlardı. Nazikçe tokalaşarak onunla da selamlaştılar. Leyla yüzüne en canlı gülümsemesini takmıştı fakat kimseye belli etmediği heyecanı ayaklarını birbirine dolaştırıyor, rujuyla aynı renk giydiği narçiçeği topukluların üzerinde yürümesini zorlaştırıyordu, öyle anlarda elini tuttuğu Kerem’e biraz daha yaklaşıyordu.

Havuz başında beyaz çiçeklerle süslenmiş kokteyl masalarının etrafında üçer dörder kümelenen davetliler konuşup gülüşüyorlardı. Çimlerin üzerindeki kenar masalar boştu hala. Hepsi bir örnek giyinmiş grup sahneye kurulmuş, caz başlamıştı. Etrafı hızlıca tarayan gözleri aradığını bulamayınca rahatladı. Belki de gelmekten vazgeçmiştir diye düşünürken çoktandır unuttuğu tanrıya bunun için dua etti. O sırada Kerem ilk içkisini almış, Leyla’nın arkadaşlarıyla sohbete başlamıştı bile. Kerem’in yüzünde arabada yaşanan gerginliğin izini göremeyen Leyla rahatladı. Yanından şık bir garsonun elinde geçen tepsiden bir kadeh beyaz şarap aldı ve sevgilisiyle arkadaşlarının sohbetine katıldı.

Nikâh kıyılırken bütün davetliler yeni çiftin etrafına toplandı. Hava ılık, müzik güzel, keyifler çakırdı. Şirin’in tiz sesiyle “evet” diye bağırışını heyecanla alkışlarken eski kocasıyla göz göze geldi Leyla. Birkaç kadeh beyaz şarabın verdiği rahatlıktan olacak, gözlerini geline çevirip alkışlamaya ve gülümsemeye devam etti. Nikâh memuru soğuk esprisini yapıp gelin damadın ayağına bastıktan sonra, gelin çiçeğini de Nesrin havada kapınca neşeyle dans etmeye başladılar.

Kerem bir elinden tutup döndürdükçe Leyla gülüyor, güldükçe daha mutlu oluyordu. Terden saçlarının iyice bozulmaya başladığını fark edince dinlenmek istedi. Sevgilisiyle gülüşerek masalarına yürüdüler. Orhan tam da Leylanın aklından çıktığı bir anda masalarında belirdi. Nereden ve ne zaman yanlarına geldiğini fark etmemişlerdi. İyi akşamlar derken önce Keremle daha sonra alaylı bir yüzle Leyla ile tokalaştı. Leyla ağzını hiç açmadı.

“Orhan ben” diye devam etti Orhan. Kerem’in yüzü ciddileşti ama bozuntuya vermeden kendini tanıttı.

“Leyla Hanım, keşke başka bir erkekle geleceğinizi söyleme nezaketini esirgemeseydiniz benden” dedi Orhan imalarla dolu kibarlığıyla. Leyla, bütün Orhan tecrübesine rağmen yine de afalladı. Bu kadar açıkça gelip hesap sorar gibi sataşacağını tahmin etmezdi.

 

“Madem biriyle birliktesin neden bana söylemedin?”

“Orhan daha sonra konuşalım mı? Burası ne yeri, ne zamanı” derken Orhan’ın hafif kaymış kravatından ve gözlerinin kızarıklığından bu masadan kibarca uzaklaşma ihtimalinin olmadığını anlamıştı Leyla.

“Hayır, daha sonrası yok artık hanımefendi, burada söyle bana.”

“Birader derdin ne senin? Neyi zorluyorsun?” diye Kerem araya girdi.

“Sen karışma ve benle senli benli konuşma” derken Leyla’ya döndü Orhan,

“Bu kadar kolay mıydı Leyla? Ne çabuk taktın başkasını koluna?” deyince Leylanın da tepesi attı. Sinirden titreyen sesiyle,

“Bu kadar kolay tabi, zor olan benle evliyken gidip başkasının koynuna girmendi Orhan! Allah seni kahretsin, defol git artık hayatımdan” deyiverdi bir çırpıda.

“Madem başkası vardı, bana niye geldin o zaman?”

Kerem şaşkın bakışlarını Leyla’ya dikti. Ne zaman gitmişti Leyla Orhan’a?

Leylanın dilinden “Orhan saçmalama!” dökülürken meraklı kulaklar ve yakın arkadaşlar etraflarına toplanmıştı artık.

“Niye bana ümit verdin Leyla?”

“Orhan saçmalama cidden, ne ümidi? Boşandık biz, boşandık! Bak herkes şahit, bitti artık!”

“Herkes neye şahit Leyla? Boşandıktan sonra benimle yattığına kim şahit?”

O anda her şey sustu, herkes sustu, bir büyük uğultu bulutu kapladı tüm bahçeyi. Leyla artık hiçbir şey duymuyordu, kesintisiz bir çınlama sesi vardı kulağında. Zaman durmuştu. O sırada Kerem’in Orhan’a doğru fırlayan yumruğunu gördü Leyla. Yumruğun Orhan’ın göz çukuruna yerleşmesiyle herkes konuşmaya ve bağrışmaya başladı. Biraz önce umarsızca dans eden adamlar terli gömlekleriyle Orhan’la Kerem’in kollarından tutmuş çekiyorlardı. Hepsi bir takım homurtular çıkarıyor, kimin ne dediği anlaşılmıyordu.

Adamlar iki ayrı yöne uzaklaşırken Leyla donmuş vaziyette masada duruyordu. Nesrinle Filiz’in başını çektiği ekip Leyla’nın kollarına girmeye çalışarak, içeriye bir yere götürdüler. Leyla kimsenin koluna girmesine izin vermedi. Gözünden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Hep beraber girdikleri gelin odasında Leyla bulduğu yere oturdu ve iyiden iyiye ağlamaya başladı. Kızların hepsi susmuştu. Bir iki tanesi yanı başında elini tutup, omuzuna dokunuyordu. Leyla’nın elleri buz gibiydi ve titriyordu. Daha önce hiç bu kadar utandığını hatırlamıyordu. Orhan’ın istediğini elde etmek için, edemezse de murdar etmek için yapmayacağı çirkinlik yoktu. Ama bu kadar insanın içinde, böyle özel bir günde bunları yaşamak çok fazlaydı.

Gözyaşlarını elinin tersiyle silerken “Şirin? Şirin nerede? dedi. “Bahçede” dediler. “İnanamıyorum, inanamıyorum. Kızın düğününü mahvettim” diye hıçkırırken, arkadaşları onu “Hayır tatlım, sen merak etme, Şirin duymadı bile” diye yatıştırmaya çalıştılar. Oradan birisi bir sigara yakıp uzattı Leyla’ya. Leyla düşünmeden aldı, sinirden titreyen elleriyle ağzına götürdü, derin bir nefes aldı, verirken “Allah belanı versin Orhan senin, Allah belanı versin!” dedi.

                                                                                                                      Nisan 2020, Ankara

 

 

 

Yorumlar

  1. Çok gerçekçi geldi. Çevrede bunun o kadar örneği olmaya başladı ki...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sekreter

2022, Ben geldim!

"Dünyayı Güzellik Kurtaracak, Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Herşey"