KAÇAN KOVALANIR

 

           Ne kadar bayağı veya daha kibar olacaksak eğer beylik geliyor kulağa değil mi? Ortaokulda bile böyle bir düstur benimsemedim. Aslında bu tarz şeylere hiç prim vermedim. Çünkü benim için tek bir şey vardı ilişkilerde, o da samimiyet ve içtenlik. Aileden gelen bir öğreti belki de. İlkokuldaki arkadaşlıklarımda bile önemli olan tek şey samimiyetti benim için. O çocuk dünyamı olduğu gibi açmak, ve arkadaşımın da bana açması. Biz evimize bir arkadaşımız misafir geldiğinde bile olanı olduğu gibi sererdik o kişinin önüne. Yani misafir modumuz olmazdı. Ev dağınıksa dağınık kalırdı, yemek varsa çıkarırdık, yoksa birlikte yapardık. Evde bir eksiklik veya yoksulluk varsa bunu da saklamaya çalışmazdık. Hatta kardeşler arasında laf dalaşına da ara vermezdik misafirimizin yanında. Şimdi düşünüyorum da aileden geliyor, evet. Kimileri anneden, kimileri babadan, kimileri ikisinden de. Şimdi düşünüyorum da bizi hayatın birçok zorluğuna karşı çok iyi hazırlarken ilişkilerin zorluğuna hiç hazırlamamışlar. “Sen kendini ve kalbini olduğun gibi açmalısın, bu şekilde kurduğun ilişki doğru, doyurucu ve sağlıklı olacaktır, ilişki kurmayanla da zaten işin olmayacaktır” bilgisiyle hayata atılmışız. Ve şimdi, otuzyedi yaşında yaşadığım iş ortamları, arkadaşlıklar ve kadın erkek ilişkileri artık bunun ne kadar yanlış ve kendine zararlı bir bilgi olduğunu kafama kakıyor.

Üniversite bitene kadar yaşadığım arkadaşlıklarda şükürler olsun fazla bir zararını görmedim bu açıklığın. Hatta ergenlik ve ilk gençlik yıllarında güzel ve yakın arkadaşlıklar kurdum. O yıllarda yaşadığım romantik ilişkilerde de bunun çok zararını gördüğümü söyleyemem. Lisede platonik olduğunu kabullenemediğim bir aşkım vardı, sadece o kişide samimiyetimden zarar gördüğümü söyleyebilirim. Üniversite bitip de iş hayatına atılınca işler değişti. Samimiyet sökmemeye başladı. İş arkadaşlarımı çok uzun süre kendime yakın arkadaş bildim. İş hayatında bildiğim tek teknik işini düzgün yapmaktı. “Başarılı” olacağımdan emindim. Olamadım. Başarılı olmak bir yana dursun sürekli ilk gözden çıkarılan oldum, defalarca hiç beklemediğim anda işten çıkarıldım. Kariyerim bir hayal kırıklığı albümüne dönüştü. Çok sonraları hiç strateji yapmamış olmanın buna sebep olduğunu anladım. Sadece strateji yapmamak da değil, başkalarının stratejilerinin kurbanı olduğum için defalarca hüsran yaşamıştım. Sen oyun kurmuyorsun diye oyunların dışında kalmıyorsun, başka birinin oyununda piyon oluyorsun en iyi ihtimalle. Bazen üstüne basıp yükselecek kişi, bazen bir ayak oyunuyla işten attırılacak bazen de yangında ilk bırakılacak oluyorsun. Böyle böyle başarısız oldum iş hayatında. Önceden herhangi bir oyun kurmamayı ya da strateji yapmamayı, kısaca sadece dürüstçe işimi yapıyor olmayı marifet sanırdım ve yeri geldiğinde mağrur ve gururla söylerdim. Karşımda gördüğüm boş bakışlar, inanmayan yüzlerden sonra bunun bir kusur, bir yetersizlik olduğunu anladım. Bende hiç olmayan bir yetenekti bu. Şimdi yine yapamıyorum strateji, çünkü gerçekten beceremiyorum ama bunun bir eksiklik olduğunu biliyorum. İş arkadaşı müessesi var bir de. Ben iş arkadaşlarımı hep gerçek arkadaş bildim ama değilmiş. Onların da hırsları, samimiyetsizlikleri, hasetlikleri ve kıskançlıkları varmış. Burada hayıflandığım başka bir şey daha var. Mütevazılık. Bu da aileden gelen bir öğreti. Hep çok önemli bir erdem olarak bize öğretildi, iyi bir insan olmak için mütevazı olmak zorundasın. (Neden iyi bir insan olmak zorunda olduğumuz sorgulanmıyor tabi) Yine içinde yaşadığım her türlü çevre bana mütevazılığın da şu dünyada para etmediğini gösterdi. Ödül beklemedim tabi bunun için ama alçak gönüllü davrandıkça insanların beni olduğumdan daha alçakta gördüğünü fark ettim. Boyumu bile olduğundan daha kısa sanıyorlarmış. Şimdilik sadece iş ortamında mütevazılığı rafa kaldırmaya karar verdim. Ben burada göründüğümden ve davrandığımdan çok daha fazlayım ve bundan sonra ortama göre fazlalıklarımı kesip budamayacağım.

                Strateji ve taktik konusunda iş hayatında kaybettiklerim bir yana asıl kaybı özel yaşamımda yaşadım. Ne yapsam olmuyor diye kafamı mecazen taşlara vururken aslında yaptığım şeyin sadece kendimi yontmaya çalışmak ve karşımdakinin değişmesini beklemek olduğunu anlamıyordum. Bütün kriz, tartışma, anlaşmazlık ve kavgalardan sonra kendimi masaya yatırıp didikliyordum. Nerede yanlış yaptım? Ben neden böyle bir insanım? Neden bu kadar hata yapıyorum? Hata yapmıyorsam o halde neden bu kadar talihsizim? Diye kendimi yiyip bitirirdim. Hatta arkadaşlarımla yaşanan küçük atışmalardan sonra bile kendime otopsi yapıyordum. Neden öyle davrandım? Ben neden böyle bir insanım? Ben zaten kimseyle anlaşamıyorum. Ne yapsam olmuyor… Aslında birçok zaman benim canımı yakmak için söylenmiş sözlere ben kendimi boş yere kurban etmişim. Şimdi zararın neresinden dönersen kardır sapağında olmama rağmen canım yanıyor. Ben önemli olan hatalardan ders çıkarmak ve kendi davranışlarımı düzeltmek diye kendimi hallaç pamuğuna çevirirken herkesin aslında kendini haklı çıkarmak peşinde olduğunu, bir tek an bile kimsenin kendine dönüp bakmadığını defalarca gördüm. Şimdi diyorum ki kendime, bu insanlara karşı bu kadar özeleştirel olmaya değmez. Kimse kendine toz kondurmuyor, ben neden kondurayım? Ben şiddetsiz iletişimi hayatıma yerleştirmek için bu kadar içten çaba verirken hala tek derdi üste çıkmak olan insanların bundan sonra benden çekecekleri var. Tabi beni bulurlarsa!

            


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

2022, Ben geldim!

"Dünyayı Güzellik Kurtaracak, Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Herşey"