70 (YETMİŞ) MİLYONLUK CİNNET!!!

       Neresinden tutsam, nerden başlasam bilemiyorum. İki haftadır geçirdiğim operasyon ve akabindeki hastalıklar nedeniyle evde yatıyorum. Hem kişisel sağlık durumum hem de ülkenin her an biraz daha haraketlenen lanet gündemi yüzünden iki hafta değil de aylar geçmiş gibi hissediyorum. Üstüne de aylardan şubat olması cabası. Çocukluğumdan beri ocak ve şubat aylarından hiç hoşlanmam, o kış hiç bitmeyecekmiş gibi gelir, dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi hissederim. Neyse uzun zamandır düşündüğüm ameliyatı bu hiç bir işe yaramayan kış ayında planladım. Şubat ayının işe yaramaz değil berbat bir katil olduğunu da öğrendim bu arada. Evde huzurlu bir nekahet dönemi hayal ederken ağrıdan uyuyamadığım ilk gece Özgecan Aslan'ın haberini aldım. Karanlık bir odada berbat bir ağrıyla yatarken Özgecan'ın en azından çektiği fiziksel acıları kafamda canlandırmam hiç zor olmadı. Onu anladım demek gibi bir küstahlıkta değilim,yanlış anlaşılmasın. Çok üzüldüm üzülmesine ama ne yazık ki hiç şaşırmadım. Çünkü ülkemizde ve dünyanın geri kalanında buna benzeyen yüzlerce belki binlerce vahşet ve cinayet yaşanmıştı. Buna şaşırmamak daha da çok üzdü beni. Esasen insanın yaratılmışların en aşağılığı olduğu gerçeğini idrak etmem bende önemli bir dönüm noktası oldu. Dünyaya, doğaya, insana ve diğer tüm varlıklara yapılan ve yapılabilecek tüm kötülüklerin tek kaynağının yine insan türü olduğunu geç de olsa anladım. Şöyle haber başlıkları vardır mesela: "Bunu yapan insan olamaz!". Hayır efendim, tam da insan yapar onu! Tanıdığınız, bildiğiniz tüm hayvanları aklınızdan geçirin, yapabildikleri en büyük kötülük nedir? Daha önemlisi bizim kötülük diye nitelendirdiğimiz davranışları hayvanlar sosyolojik, psikolojik, ekonomik v.b. nedenlerle yapmazlar. Onlar için tek mesele yaratılışına itaat etmek ve hayatta kalmaktır.
       Neyse efendim, bizim içimiz Özgecanla kavrulurken ve kendi aramızda bile bu konuyu konuşmaya içimiz elvermezken kendimi sıhhi olarak kısmen daha iyi hissettiğim bir sabah twitterdan akşamdan sabaha kalan haberleri alırken önce İç Güvenlik Paketi (İGP) görüşmelerinin pek de güvenli bir ortamda gerçekleşmediğini sonra da Nuh Köklü adında (ki ilk defa duymuştum bu adı) bir gazetecinin ironiye bakın ki İGP yi protesto etmekten dönerken kendi mahallesinde hem de kartopu oynarken öldürüldüğünü öğrenmiş bulundum. Hay bulunmaz olaydım! O adamcağızın fotoğrafı ve bakışları içime pek bir dokundu. Cenaze töreninin Ankara'da olduğunu da tören bittikten sonra öğrenmek ayrı bir dokundu.
      Özgecan'a Nuh 'u katmış uğunurken bir yandan da siyasi gündeme öfkelenirken hunharca işlenmiş iki kadın cinayetinin de haberini peşpeşe aldık. Bunlardan hemen sonra da yine uykudan hemen önce yapılan bir twitter göz atmasıyla Ege Üniversitesi' nde Fırat Çakıroğlu adlı gencecik bir insanın ölüm haberini aldım. Hay o güzü atmaz olaydım twittera! Oğlumun adının da Fırat olması sebebiyle...
      Yazarken yoruldum ama yaşamaktan yorulmadık. Bu olaylar ne ilk ne son oldu. ve tüm hızıyla devam ediyor. İnsanlar birbirini öldürerek bitirmeye yemin etmiş gibiler. Neden? Tüm bunlardan adeta beslenen ve zevk duyan bir iktidar zilleti ve onları yalamakla görevlendirilmiş binlerce konuşur,yazar,çizer vb zerzevat yüzünden olabilir mi? Suçluyu kollayan hatta ödüllendiren, öleni bin kez daha öldüren, (şans eseri) ölmeyeni yaşadığına pişman eden, hırsızı, tecavüzcüyü, katili baş tacı eden "adalet mekanizması" sebep olabilir mi? Peki, bir yandan envai çeşit hayat gailesiyle devinip dururken bir yandan sıradan bir haftada yukarda saydıklarımı yaşayan bir halk olarak topluca delirmemiz, dahası tüm delirenler gibi delirdiğimizi farketmememiz olabilir mi? Hepsi pekala olabilir.
     Bütün bunlar ne yazmakla ne söylemekle bitecek gibi değil. Benim asıl diyeceğim o ki; böyle bir ortamda (hasbelkader başına bir felaket gelmemişse bile) bireysel mutluluktan bahsetmek mümkün değil. Uzun süredir benim de ruh halime bu kitlesel cinnetin ve siyasi zırvaların gölgesi düştü. Üstelik gittikçe koyulaşan ve dalga dalga yayılan bir gölge. Hiç bir şekilde önümü göremez oldum. Biraz olsun koşullarımı iyileştirmek ümidiyle Ankara'ya taşındım ama bu söz gelimi doğuya doğru gitmekte olan bir geminin içinde batıya doğru yer değiştirmekten öte bir anlam taşımadı. Hayatımda ilk defa son bir yıldır yurtdışına yerleşmeyi düşünüyorum. Onu da bazen kendime yediremiyorum bazen de gözüme aldıramıyorum.
     Dedim ya, anlatmakla bitecek gibi değil. Fuzuli demiş ya "Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" işte onun gibi bir şey.
     Bu yazının fon şarkısını da ekleyerek bitiriyorum. Güneşli yazılarda buluşmak üzere.

   

Yorumlar

  1. Ozgecanin olayi bana sadece ara sira unuttugum bazi olaylari hatirlatti. Sevdigi, guvenip evine gittigi cocuk tarafindan parcalara bolunup gitar kutusuna konan munevver karabulut, ayni inanci paylastigi insanlar tarafindan taninmayacak hale gelene kadar iskence edilip arka bahceye gomulen Konca Kuris, uvey annesi tarafindan kesilip cope atilan adini bilmedigim o kucuk erkek cocugu...daha var ama yazmak istemiyorum. Isid'i unutma lutfen bunlari anarken. O bende tam bir travma. O gencecik urdunlu pilot, zavalli amerikali yardim gorevlileri...aglarken aileleri...gozumun onunden gitmiyor.
    Kendi devletiminiz riyakarligi var sonra. Kendi dedelerimizin babalarimizin yillarca "Allah devletimize zeval vermesin" diyerek calisip didinip adam ettikleri devlet. Madem eskiden terorist dedigin adamlarla simdi dost olacaktin onca insan niye oldu? niye kolsuz bacaksiz kaldi?
    Ya kisisel hayatimizdakiler? is yerindeki cikar catismalari, iliskilerdeki, arkadasliklardaki ikiyuzluluk? Herkes cilginca mutlu...herkes birbirini aldatiyor ama gorunurde iliskiler, evlilikler harika!
    Hepsi bana ayni vahsilikte geliyor artik.
    Ama herhalde beni en cok sasirtan insanin butun bunlara alisabilme yetenegi. Insan sadece hayatta kalmaya calisiyor. Yasadigi hayat ne kadar anlamsiz ve ucuz olursa olsun.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Ceylin,yorum yapan ellerin dert görmesin.Yazdıklarına fazlasıyla katılıyorum. İnsanın hayatta kalma içgüdüsü ve adaptasyon kabiliyeti beni çok şaşırtıyor. Yazıda da dedim ya, bunları yazsan, söylesen günler,aylar sürer. Ne diyeceğimi bilemiyorum.Asırlar geçiyor,çaglar değişiyor, insanların yıkıcılığı değişmiyor. Savaşlar,sürgünler,cinayetler devam ediyor. insanlığa inancını yitirmek çok yıpratıcı oldu benim için.
    Tüm kötülüklere karşın, sevgiyle...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAÇAN KOVALANIR

2022, Ben geldim!

"Dünyayı Güzellik Kurtaracak, Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Herşey"