2 Eylül 2020

 


Garip bir boşluktayım. Yazmak istiyorum ama ne hakkında yazayım, nereden başlayayım veya nereden devam edeyim bilemiyorum. Ağustos kitap yazma ayı bitti. Kaç kelime yazdığımı saymadım bile çünkü çok az yazdığımı biliyorum. Yazmadığım günler çok oldu. Tahminim 10-15 bin kelime arası yazmışımdır. Günlük gibi yazmam lazım şu anda. Ondan sonra ne yazılacaksa kendini yazdırır diye düşünüyorum.

Bugün 2 Eylül Çarşamba. Tatil bitti, Ankara’ya eve döndük. Genelde Ankara’yı özlemiş olurdum ama bu defa hiç özlememişim. Çok ikiyüzlüce ve bir o kadar da doğal geliyor aslında, memlekete gittiğimde Ankara’yı özlüyorum, çünkü buradaki hayatı Gaziantep’tekinden daha çok seviyorum. İstanbul’a gittiğimde de Ankara’yı özlüyorum bazen. Oranın da kalabalığı çok bunaltıcı geliyor çünkü. Ama Ege’ye tatile gittiğim zaman özlemiyorum burayı. Döndüğümde daha yavan geliyor Ankara. Bu defa da öyle oldu. Hatta neden burada yaşıyorum diye sorup duruyorum içten içe. Buraya daha fazla yerleşmekten korkmaya başladım. Çünkü o zaman ayrılmak zor olur. Kök salmadan oturmak mümkün mü, bilmiyorum.

Bugün 2 Eylül Çarşamba. Tam iki aydan sonra işe geldim. İşimi sevmiyorum. İki ay çalışmadım. İlk bir ayı hastalık nedeniyle, ikinci bir ayı tatil nedeniyle. Sadece çok hasta olduğum günlerde “keşke hasta olmasaydım da o sevmediğim işe gitseydim” dedim. Onun dışında hiç özlemedim. Garanti iş ve düzenli maaşı seviyorum, evet. Bunun nankörlüğünü yapacak değilim. Geri kalanı boş. Önümde "güzel şeyler kavanozum" duruyor. Yılbaşında başlamıştım içine güzel şeyleri yazıp atmaya. Bir iki kağıt attıktan sonra o kadar uzun süre güzel bir şey olmadı ki yılın yarısına geldiğimde canımın sıkkın olduğu bir gün içindeki tek tük kağıtları da çıkarıp attım. Kavanoz boş hala. İyimserliğe tutunurken ipler elinde kalıyor bazen insanın. Yine de iyiyim. Kendi hanemde her şey yolunda ve herkes sağlıklı. Sevgi, huzur, dayanışma hakim evimize ve ilişkimize. Sonsuz şükürler olsun. Ailem diyemedim çünkü annem hastalandı. Atlatması yakındır, kardeşimin ve yeğenimin atlattığı gibi.

Bugün 2 Eylül Çarşamba, 2020. Ne yapacağız biz bu 2020 yılıyla? Olanca garabetiyle devam ediyor . Bu yıla çok farklı girmiştim. Kendi dünyamla ilgili önemli kararlar almıştım. Geçmişin yüklerinden silkinecek kendime yeni bir ben yapacaktım. Bir-iki ay kadar kendimle meşgul oldum. Ocak ayında muazzam diplere daldım, çok zordu. Güçlenerek çıktım ama o dibin acısını unutmam zaman alacak. Şubat ayında yine bir sürü kaza, savaş ve felaket olunca nefesim kesildi. Kendi meselemi unuttum. Mart ayı artık coronavirus salgınıyla geldiği için şubat ayı felaketlerini de unuttuk. Bundan sonra yaşanan ve hala yaşanmakta olan dönemi hiçbirimiz daha önce tecrübe etmedik. Birçoğumuz için olduğu gibi benim için de bazı özel zorlukları oldu yeni dünya düzeninin. Eşimden ayrı kaldım aylarca, büyük bir belirsizliğin içinde aylarca ayrı kaldık. Evde kaldığımız günler rahattı ama bu ayrılık çok zordu. Haziran ayında kavuştuk, haftasına hasta olduk. Temmuz hastalık ve iyileşme dönemiyle geçti. Ağustos çok güzeldi. Yaşanan bütün zorlukların, sıkıntıların, özlemlerin mükafatı gibiydi. Her gün kavuştuk, her gün kavuşmanın tadını çıkardık. Tatil yaptık, dinlendik. Güzel yemekler yedik, güzel içkiler içtik, güzel denizlere girdik, güzel çirkin bütün köpekleri sevdik. Ağustos’un sonunda tatili bitirip evimize döndük. Ben işe başladım. Oğlumuzun okulu henüz açılmadı, açılıp açılmayacağı da belli değil. Uzaktan eğitim başladı. Artık babası evde ve her şeyle ilgileniyor. Ben daha rahatım. Evden çıkarken aklım arkada kalmıyor. Çocuğumu servise binsin diye kapının önüne bırakıp işe gittiğim sabahların kaygısı geride kaldı çok şükür.

Bugün 2 Eylül 2020. Dünyanın çivisiyle beraber hatta çok daha fazla bu ülkenin çivisi çıktı. Kaç yıldır ülkede olup bitenlerin acısıyla yaşıyorum artık ben de hesap edemiyorum. Kendimi bildim bileli desem yeridir. Bütün gençliğim ve yetişkinliğim bu acıyla geçti. Kendi evimde, yuvamda, masamda, köşemde bir yudum huzurum varsa da boğazıma dizildi. Kadınlar öldürülüyor, kadınlar tecavüze uğruyor, çocuklar ve hayvanlar da öyle. Öldürenler ve tecavüz edenler neredeyse ödüllendiriliyor. Ve biz kıyımların daha birinin yasını tutamadan, hatta şokunu bile atlatamadan yenisi oluyor. Adalet denilen şeyin tozu bile kalmadı. Doğa, çevre, şehircilik, mimarlık, eğitim, kültür, sanat… Hepsi katlediliyor. Söylemeye dilim varmıyor artık ama susmaya da yüreğim yetmiyor. Lanet olsun hepsine.

Bugün 2 Eylül Çarşamba. Bu büyük yangının ortasında kendi küçük dünyamızda sonbahara hazırlık yapıyoruz. Yeni kitaplar sipariş ettik, hepsi çok güzel. Evde yapılacak tadilatlara başladık, kışa güzel girelim. Yavaş yavaş konserve turşuya başlarız artık. İki gündür sosyal medya eylül geldi diye teyakkuzda. Herkes bu konuda bir şeyler söylüyor. Yaz, yaz gibi geçmediği için bu sene sonbaharın gelmesinde sıkıntı yok. Kaldı ki eylül sonbahar paniği veya heyecanı için çok erken bir ay. Hele bir ekim gelsin, yavaştan yazıp çizeriz güzü. Bu kış uzun uzun evde kalacak şekilde hazırlık görmekte fayda var. Kış hazırlığı güzeldir, en azından buna tutunabiliriz. Bana göre yazın son ayı olan eylülden hepinize selamlar. Sağlıcakla kalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAÇAN KOVALANIR

2022, Ben geldim!

"Dünyayı Güzellik Kurtaracak, Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Herşey"