PINAR KÜR- SADIK BEY

       Dün sevgili Pınar Kür'ün son kitabı olan Sadık Bey i okudum. Pınar Kür benim en sevdiğim yazardır. Nedenini bilemiyorum ama bana tarifsiz şekilde haz veriyor onu okumak. Son kitabını en sona saklamıştım okumak için, dün evden çıkarken son anda dönüp kitaplıktan alıp çantama attım. Serviste başladım okumaya. Çok susayıp da koca bir bardak su içersin ya kana kana, öyle bir doyum aldım başlayınca. İş yerinde öğle arası devam ettim ve akşam eve dönerken trafikten istifade serviste bitirdim.
       Aklımdaki tadını unutmadan bir şeyler yazayım istedim hakkında. Sadık Bey, büyük bir şirkette orta düzey yönetici olarak çalışan ellisini biraz geçmiş bir beyefendi. Onun yaşadığı birkaç gün üzerinden kendiyle hesaplaşmasını ve bugününü sorgulamasını okuyoruz kitapta. Sıradan sayılabilecek bir ofis gününün tarifiyle başlıyor anlatı. Karakter orta yaşlı bir bey, yazar da yaşını almış bir kadın olmasına rağmen günümüz ofis trendini herkesin bildiği ama hiç kimsenin konuşmadığı detaylar üzerinden oldukça güzel anlatıyor kitap. Evlenip ayrılmış, bir kızı ve bir torunu olan, eski eşinden ve onunla yaşadığı evlilikten nefret eden, kızını sevmeyen, yalnız yaşayan hali vakti yerinde bir adam. Kitabın başladığı gün karşısına çıkan bir hayaletin de zorlamasıyla kendi hayatını sorgulamaya başlıyor, gençlik yıllarına dönülüyor kitapta ve bir kaç bölümde gençliği anlatılıyor. O noktada Pınar Kür'ün kendi hayatının belli başlı olaylarını ve önceki kitaplarını okumuş olmak beni hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü adamımız gençliğinde tıpkı Pınar Kür'ün kendisi ve diğer kitaplarındaki bazı karakterleri gibi tiyatroyla ilgileniyor ve Paris' te yaşamak istiyor. Bu yetmezmiş gibi Sadık Bey (gençken) en yakın arkadaşıyla aynı kıza aşık oluyor ve bende ipler iyice geriliyor. Okuyanlar Küçük Oyuncu kitabını hatırlayacaklardır. Bu aşk ve arkadaşlık örüntüsünün birden fazla kitapta işleniyor olması biraz canımı sıkmakla beraber yazarın özel hayatı ve geçmişine dair magazinsel bir merak da uyandırmadı değil.
       Bunları şimdilik geçiyorum çünkü beni asıl saran olaylar zincirinden çok Pınar Kür'ün -belli bir kesimin- insanı tanıyıp anlatmaktaki mahareti oldu. Kitapta yaşanan bazı olaylar sonucu ve kahramanımızın hayaletinin onu iyice köşeye sıkıştırmasıyla final bölümü sıkı bir kendiyle yüzleşmeyle bitiyor. Kitap boyunca adamın kafasını kemiren ve ruhunu daraltan bazı sorgulamalar son bölümde adlı adınca konuşuluyor. Sadık Bey'in artık kendinden daha fazla kaçamaması ve sorumlu olduğu karar ve yaşantılarını ilk defa çıplaklığıyla anlatması beni oldukça etkiledi. Bu bölümde de yine yazarın kendi hayatından ciddi referanslar hissettim. Hatta bunu neden yaptığını düşündüm. Belki kitaplar üzerinden bir miktar da olsa o da kendi sorgulamasını ya da hesaplaşmasını yaşamak istiyor. Yarattığı karakterlerin hayatıyla kendi hayatının sorularını cevaplandırmaya çalışıyor. Kim bilir?
       Kitabın bundan sonrasından spoiler vermemek adına söz etmeyeceğim. Ama kitabın düşündürdüklerinden biraz bahsedebilirim. Bazı insanlar her gün/gece kendini mercek altına alıp incelerken bazıları şeytanından kaçar gibi kaçıyor kendinden, hem de hayat boyu. O kişiler nerede duvara tosluyor, aslında içten içe neyden kaçtıklarını ya da kaçtıklarını biliyorlar mı bilmiyorum. Çünkü benim pek uzun süreli kaçışlarım olmadı kendimden bildiğim kadarıyla. Olanların da dönüşleri ağır oldu. Kendinden kaçmak mı daha çok yürek istiyor yüzleşmek mi? Bu da üzerine düşündüğüm bir konudur. Ne olursa olsun Sadık Bey'in yüzleşmesi insanı ve hayatı tanımayan biri tarafından asla yazılamazdı.
       Bu kadar usta bir yazarın kitabı hakkında yazmak gerçekten zor iş. Daha fazla uzatmayacağım.
Sevgili Pınar Kür, size en azından bir e-posta atmak istedim ama hiçbir yerde iletişim bilginizi bulamadım. Lütfen daha fazla şey yazın. Her şey için teşekkürler. Sağlıkla kalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAÇAN KOVALANIR

2022, Ben geldim!

"Dünyayı Güzellik Kurtaracak, Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Herşey"