YÜREĞE DOKUNAN KİTAPLAR 1

Bir önceki yazımda başucu kitapları diye bir başlık açmış, ilk kitabın bile hakkını veremeden yorulup yazıyı noktalamıştım. Dün gece yeni bir kitap bitirdim ve onun hakkında birşeyler yazmak istedim, baktım başucu kitapları kategorisine sığmıyor ben de yeni bir başlık açayım dedim. İyi de oldu bence. Sevgili Kafka'nın sevgili Milena'sına yazdığı mektupların yer aldığı 'Milena'ya Mektuplar' ı okudum. Kitabın tahminen üçte birini anlamadığım halde genel olarak bende derin bir his ve sevgi bıraktı. Kitapta sadece Kafka'nın yazdığı mektuplar yer aldığı için bazı bölümlerin neye veya hangi olaya istinaden yazıldığı anlaşılmıyor. Bazı yerlerde bundan kaynaklı anlam kopmaları yaşadım. Yalnızca kitabın sonunda Milena'nın Kafka'nın en yakın dostu Max Brod'a yazmış olduğu mektupları okuyunca biraz daha tatmin oldum. En azından onun nasıl bir kadın olduğuna ve Franz'a duyduğu sevgiye dair bazı satırlar okumuş oldum. Milena'nın mektuplarının verdiği en değerli bilgi Franz'ın nasıl bir insan olduğuna dair yazmış olduğu fikirlerdi. Daha fazla tatava yapmadan sevdiğim bazı satırları buraya yazmaya çalışacağım. Neden mi? Unutuyorum çünkü! Okuduğum tüm kitapları çok sevmiş olsam bile unutuyorum. Hafızam çok genç yaşta zayıflıyor. Ya da dahili belleğim gereğinden fazla dolu. Alıntılara geçmeden bazı notlar, Franz'ın yazılarının almancadan çekçeye çeviren genç bir kadın Milena. Franz Prag'da, Milena ise Viyana'da yaşıyor. Mektuplaşarak çeviriler hakkında görüşüyorlar. Aralarındaki iş ilişkisi zamanla derin ve imkansız bir aşka dönüşüyor. Milena'yı bilmiyoruz ama Franz hemen her gün mektup yazıyor. Hatta bazı günler iki üç defa yazıyor. Bu yıllar içinde anladığım kadarıyla üç defa yüz yüze görüşebiliyorlar. Bence sadece mektuplaştıkları için oldukça rafine bir aşk yaşıyorlar. Araya neredeyse başka hiç birşey karışmıyor. Geçiyorum alıntılara. Sizler için tek başına anlam ifade etmiyor olabilir ama önemli olan bende uyandırdıkları.

'Öğlen iki mektubunuz aynı anda ulaştı, bu mektuplar okunmak için değil de biri onların içine gömülsün ve aklını kaybetsin diye yazılmış.'

'Size nasıl geldiğimi dikkate alın Milena, otuz sekiz yıllık bir hayattan sonra (Yahudi olduğum için bu yılların toplamına bir bu kadar daha ekleyebilirsiniz) hiç beklemediğim anda, özellikle şimdi, böyle geç bir zamanda, umulmadık bir yol kavşağında sizi görüyorum Milena. İsyan edemem, içimdeki hiçbir şey de isyan edemez, binlerce saçma sapan şey de söyleyemem, ama sadece gözlerimin önündeki ayaklarınızı gördüğümde diz çöktüğümü ve onları okşadığımı bilirim.
Benden samimiyet beklemeyin Milena. Kimse benden, benim kendimden istediğimin daha fazlasını bekleyemez.'

'Bu en kusursuz, en acı verici büyü, buradasınız, en az benim olduğum kadar buradasınız, ben neredeysem benim varlığımdan daha fazlasıyla siz de oradasınız.'

'Çekçeni çok iyi anlıyorum, gülümsemeni de görüyorum, gülümsemen ve kelimelerin arasında mektuplarını didik didik ediyorum ama sonuçta tek bir kelime, benim temel özelliğim olan tek bir kelimeyi duyuyorum, korku.'

'Öte yandan, bedenimin sakin olmadığı, gerçekten hiçbir şeyin sakin kalmadığı, ama üzerimde hiçbir şekilde baskı hissetmediğim, hayatın güzel, sakin, tedirginliğin tek nedeninin umut olduğu (bundan iyi tedirginlik olabilir mi?) zamanlar oldu.
Umut gerçekten de ne kadar tedirgin edici değil mi? Hem dost hem düşman. Bir ışık aynı zamanda umutsuzluğun bunaltıcı ve dingin kuytusunun karşısında yorucu veya tedirgin edici.

'Bugünkü mektubun çok hüzünlü, ayrıca acısını hiç dışarı yansıtmıyor, kendimi çok dışlanmış hissediyorum.'

'Ancak insan zaten hükmettiği bir şeye tekrar hükmeder mi? Bu onu kaybetmek anlamına gelmez mi?

'Garip olan ise, bu her iki evlilik de vazgeçilmez olmasına rağmen, birinin vazgeçilmezliği diğerini de vazgeçilmez olmaya zorluyor veya karşılıklı olarak biri diğerinin vazgeçilmezliğini pekiştiriyor.'

'Bu hem saçma hem de değil, sözlerinde beni bu kadar çok yaralayan şeyin ne olduğunu bilmiyorum'

'Artık birbirimize yazmayı bırakmalı ve geleceği geleceğe bırakmalıyız.'

'Aşağı yukarı şöyle. Ben bir orman hayvanı, ormanda bile bulunmadım, pis bir çukurun içinde uzanıyorken seni aydınlıkta gördüm, bu hayatımda gördüğüm en güzel şeydi. Herşeyi unuttum, kendimi bile tamamen unuttum, ayakta durdum, bu yeni ama kuşkusuz bilindik özgürlüğün korkusuyla yaklaştım, mümkün olduğunca daha da sokuldum. O kadar iyiydin ki, daha da yaklaştım yanına, sanki bu doğal hakkımmış gibi ellerimi yüzüne koydum, öylesine mutlu, öylesine gururlu, öylesine özgür, öylesine güçlüydüm ki kendimi evimde gibi hissettim, ama özünde ben ormanda, sokakta sadece senin merhametinle yaşayan bir hayvanım...Karanlığa geri dönmek zorundaydım, güneşe dayanamıyordum, sürüden ayrılmış bir hayvan gibi ümitsizdim, olabildiğince hızlı koştum ama şu düşüncelerden bir türlü kurtulamadım, 'keşke onu da yanıma alabilsem! Ve karşı düşünceler, 'ama onun bulunduğu yerde karanlık hiç olur mu acaba?'

'...aslında insan kendisi için doğru olanı sende buluyor.'

'Yaşayan yazarın kitabı evinin en sonundaki oda olan yatak odası gibidir, öpüşmek istediği zaman öpüşebileceği ama başka durumlar için çekilmez bir yerdir.'

'Çaresizlik sonucunda evlenenlerin eline ne geçiyor? Bir kişinin yalnızlığı başka birisine aktarıldığı zaman ortaya bir yuva değil katorga çıkar.'

Frank'ın mektuplarından alıntılar bu kadar. Son olarak Milena'nın Max'a yazdığı mektuplardan alıntılara yer vereceğim.

'... çünkü hayatın içinde olan canlı şeyler. Ama Frank yaşamaktan aciz. Yaşama gücü yok. Frank asla iyileşmeyecek. Frank yakında ölecek. Açıkça görülüyor ki hepimiz yaşam gücüne sahibiz, çünkü hepimiz az veya çok bir şekilde yalana sığınırız, körlüğümüz, coşkumuz, iyimserliğimiz, kötümserliğimiz, inancımız veya herhangi başka bir şeyimiz olur. Ama onun sığınacağı, tutunacağı hiçbir şeyi yoktur, bir tane bile yoktur. Hiçbir şekilde kesinlikle yalan söyleyemez, tıpkı sarhoş olamadığı gibi. Sığınacağı en küçük birşey, onu koruyacak bir barınağı yoktur. Bu nedenle bizim kendimizi koruyabildiğimiz birçok şeye karşı o savunmasızdır. Giyinik insanların arasında çıplak birisi gibidir.'

'Her tür kahramanlığın temelinde yalan ve korkaklık vardır. O, çile çekmeyi bir amaca ulaşmak için araç olarak kullanan biri değil, öngörü yeteneğinin çok az olması, masumluğu ve taviz vermez kişiliği nedeniyle çile çekmeye zorlanan biri.'

'Dünya hakkında en küçük bir fikrim bile yok, ne olduğunu bilemediğim şeyi eğer bir şekilde anlayailirsem kendimi öldürecekmişim gibi hissediyorum.'

'Üzüntü, özlem ve müthiş yaşama sevgisinden tamamen delireceğimi düşündüm.'

Franz Kafka, Milena ile mektuplaşmayı bıraktıktan bir süre sonra öldü. Sevgili Milena ise tam yirmi yıl sonra 1944 yılında bir toplama kampında hayatını kaybetti.

Huzurla kalsınlar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAÇAN KOVALANIR

2022, Ben geldim!

"Dünyayı Güzellik Kurtaracak, Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Herşey"