1 Ocak 2017

       2017!
       Zamanda bölünme, tasnif edilme, kırılma... Keşke takvim yapraklarıyla olsaydı, ama değil. Değil işte! Öyle olsaydı bu günün ilk saatlerinde kalbimizden milyonuncu kez vurulmaz, kaleşnikof denen lanet makinayla insanlığımız, düşlerimiz, umutlarımız, dünümüz, bugünümüz, yarınlarımız taranmazdı. Bu nasıl bir dünya? Bir yanımız bilgisayarda ağıt yakacak kadar naif, diğer yanımız yaşama kıyacak kadar hain! Onlara "diğer yanımız" derken bile tüylerim ürperiyor, klavyede parmaklarım titriyor. Fakat ne ki, tarihin aynı sayfalarında yer alacağız. Onların zulmü satırlara yazılacak, bizim naif sessizliğimiz görünmeyecek. Ama biz bunları yaşamamış sayılmayacağız.
       Eğer blogumu takip eden dostlar varsa, bağışlasın. Benzer şeyleri kaçıncı kez yazmakta olduğumu bilmiyorum. Ama elimden gelen tek şey yazmak. Bu zehri bir kaç damla da olsa akıtmak zorunluluğu... Hani bazen de bir iyimserlik geliyor, bu kabus biterse olan biteni unutmayayım diye düşünüyorum. Başka bir anlam bulma ihtimali daha var, canım oğlum büyürse belki geçmişe zayıf bir ışık tutar yazdıklarım. Kendini sıkışmış hissederse bir göz atar belki, bizimkiler de bunları bunları yaşamışlar der. Mesela ben, nasıl yaşanır bu cehennemde, ya da nasıl çıkılır diye kafayı yerken geçmiş cehennemler hakkında okumak istiyorum. Kıyım ve vahşeti değil ama sağ salim çıkmayı başarmış insan veya toplumların serüvenini bilmek, bundan -bir umut- güç almak istiyorum.
       Güzel şeyler yazmak yok mu kısmette? Olsa da utanıyoruz ya gülmeye, mutlu olmaya. Dün herkes bir umutla, bir sevinçle yeni yıl dileklerinde bulunurken hiç içimden gelmedi katılmak. Çünkü ne 2016 diye bir şey vardı ne de 2017. İçten içe habis bir duyguyla biliyordum ki önümüzdeki bir yıl, ardımızdakinden daha iyi olmayacaktı. 2016 yı bok eden ne varsa bizimle birlikte 2017 ye de girmekteydi. Ama sadece 1,5 saat sürmesi?! dün gece ve önceki gece çok kötü rüyalar gördüm. Ülkede bombalar patlıyor, jetler uçuyor, evler yıkılıyor ve insanlar ölüyordu. Sabah uyanır uyanmaz haberi aldım. Ne diyebilirim ki? Yaşadığımız gerçekler en kötü kabusları aratmıyor. Bazen delirecek gibi oluyorum. Gerçeklik algımı yitiriyorum. Bir türlü uyanamadığım bir kabusta olduğumu düşünüyorum. Ama sonunda uyanacağımı düşünüyorum. Bazen her şeyin bir rüyadan ibaret olduğunu düşünmeye başlıyorum. Yaşam denen kalabalık ve uzun bir rüya. Ne öncesi olan ne sonrası.
       Koskoca insanlık tarihinin burasına denk gelmek! Ne kötü bir sürpriz. Hangimiz düşünebilirdik bunları? Hayattan neler umduk, neler bulduk? Oysa iyi kötü bir geleceğe nasıl da hazırlanmıştık, tüm gücümüzle. Dişimizle tırnağımızla. Heyhat! Kimimizi ölüm buldu, kimimize yaşama utancıyla karışık ölüm korkusu kaldı. Her defasında şok olma ve yas sürecinden sonra küçük şeylere tutunup hayata katıldık. O küçük şeyler her kıyımda, her felakette daha da küçüldü. Çember daraldıkça daraldı. Dahası yas tutma süresi de çok görüldü artık biz gariplere! Ancak yas tutan üzülür, yas tutamayan hastalanır. Bunun da kaçışı yok. Ve insanlık olarak hastalanıyoruz, gün be gün hastalanıyoruz.

Yorumlar

  1. Gülcan hanım merhaba.Elinize sağlık. Çok zaman oldu haberleşmeyeli. Umarım her şey yolundadır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAÇAN KOVALANIR

2022, Ben geldim!

"Dünyayı Güzellik Kurtaracak, Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Herşey"